Alkış çılgınlığı

Bugün seyircimiz öyle bir kalıba sokulmuştur ki, sahneye fırlayan herkesi sanatçı olarak alkışlamak zorunda hissetmektedir kendini. […] Her gösteriyi ve her kendini sahneye atanı alkışlar duruma getirilen seyirci, sanatsal bir gösteriyi de, gerçek sanatçıyı da aynı ruhsuz, korkunç bir duygu yoksunluğu içinde alkışlayacaktır. ‘Alkışlamak gerekli’ diye düşünerek alkışlayacaktır.


Bunları Özdemir Nutku tam 30 sene önce, 1977’de “Alkışlarıyla Öldürenler” isimli yazısında yazmış. (Uzatmalı Gerçekler – Remzi Kitabevi – 1985) Aradan geçen yıllar boyunca seyircinin bu tutumunun değişmediği, belki de aksine güçlendiği söylenebilir. Artık istisnasız tüm oyunların sonunda oyuncular ayakta alkışlanıyor, seyirci kendinden geçercesine alkışlayıp oyuncuları defalarca selama çıkmaya zorluyor. Öyle oyunlar var ki seyirciler, oyun süresince sıkıntıdan neredeyse uyukluyorlar ama sonunda ayağa fırlayıp delicesine alkışlıyorlar.

Elbette her oyun, her oyuncu takdiri hak eder, emeğinin karşılığı olarak da alkışlanır. Ancak sergilenen tüm oyunlar, sahnede görülen herkes aynı derecede muhteşem midir? Bütün oyunlar mümkün olan en iyi şekilde sergilenmekte ve oynanmakta mıdır? Herkesi ayakta alkışlıyorsak bu durumda herkesten daha iyi olan birileri çıkarsa ne yapacağız? Amuda kalkıp mı alkışlayacağız?

Belli kuralları seyirciye bir şekilde anlatmak lazım:

1. Bir oyuncunun 50 yıldır oyunculuk yapıyor olması takdire şayandır ama onun oynadığı her rol ayakta alkışlanacak kadar mükemmel olmayabilir. Oyunculuk süresinin uzunluğu alkışın uzunluğunu mecbur kılmaz.

2. Bir oyuncuyu televizyondan, dizilerden falan tanıyor olmanız onu delice alkışlamanızı, hatta aldığı alkışları telefonunuza kaydetmenizi gerektirmez. O normal bir alkıştan da mutlu olacaktır.

3. Bir oyuncuyu ne kadar severseniz sevin sahneye çıktığı anda alkışlamayınız. Oyunun akışını berbat edersiniz. Sabredip oyunun sonunu bekleyiniz.

4. Bazı oyuncuların oyun içinde tribüne oynayıp, alkışlanacak şeyler söyleyerek sizi kandırmalarına, kandıramazlarsa da el kol hareketleriyle alkışa teşvik etmelerine kanmayınız. Hatta oyun süresince mümkünse hiç alkışlamayınız. Oyun sonunda beğeninizi sunacak yeterli zamanınız olacaktır.

5. Oyunun komik olması, sizi gülmekten katılacak duruma getirmesi alkış çılgınlığını gerektirmez. Öyleyse neden sizi sarsan, paramparça eden oyunları deli gibi alkışlamıyorsunuz?

6. Unutmayın ki seyircinin her şeyi beğenmek zorunda olması gibi bir kural mevcut değildir. Her zaman beğenmeme, alkışlamama hakkınızı kullanabilirsiniz, hatta kullanmalısınız. Yoksa kendinizi beğenmeye zorladığınız oyunlar/oyuncular yüzünden, gerçekten beğendiğiniz oyunlara/oyunculara haksızlık etmiş olmaz mısınız?

Hep denir ya her şeyin fazlası zarar, alkışın da…

Yorum bırakın